MEDİTASYON

Düşüncelerin olmaması meditasyondur. Düşünme olmadığında, o zaman düşüncelerimiz tarafından gizlenen şeyi tanımaya başlarız.

Bulutlar olmadığında mavi gökyüzü görünmeye başlar ve senin de içinde bir gökyüzü vardır. Düşünce bulutlarını kaldır böylelikle o görünebilir, böylelikle o bilinebilir. Bu mümkündür. Zihin dinlendiğinde ve onun içinde düşünceler olmadığında, o zaman sessizlikte, derin düşüncesizlikte, düşüncenin bütünüyle olmadığı halde hakikat görünür.

Bunu elde etmek için ne yapmalıyız? Çok basit bir şey yapmak zorundayız ama sen bunun çok zor olduğunu göreceksin. Çünkü sen çok kompleks hale gelmişsindir. Yeni doğmuş bir bebek için mümkün olan şey senin için imkânsızdır. Çocuk sadece bakar ve düşünmez. O sadece görür. Ve sadece görmek mükemmeldir. Sır budur, hakikat kapısını açabilen anahtar budur.

Seni görüyorum. Seni sadece görüyorum. Beni takip edebiliyor musun? Seni sadece görüyorum; düşünmüyorum. Ve sonra eşi görülmemiş bir sakinlik, yaşayan bir sessizlik üzerime çöker ve o zaman her şey görünür ve her şey duyulur ama içerde hiçbir şey rahatsız olmaz, içerde bir tepki yoktur; düşünceler yoktur. Orada sadece darshan görmek vardır.

Meditasyonun yöntemi doğru farkındalıktır.

Sadece gören gerekir, sadece içerde ne olduğunu ve dışarıda ne olduğunu görmek. Dışarıda nesneler, içerde düşünceler vardır. Onlara hiçbir amaç ya da benzeri bir şey olmadan bakman gerekir. Amaç yoktur, sadece bakmak. Sen bir tanıksın, ayrı bir tanık ve basitçe görüyorsun.

Bu gözlem, bu izleyici olma hali seni düzenli olarak huzura, boşluğun içine, vakumun içine, düşüncesizliğin içine götürür.

Bunu dene ve bileceksin.

Düşünceler kayboldukça bilinç uyanır ve hayat bulur. Sadece rastlantısal olarak bir süre dur. Herhangi bir yerde, herhangi bir zaman. Sadece bak, dinle ve dünyaya ve kendine tanık ol. Düşünme. Sadece tanık ol ve ne olduğunu gör. Sonra bu tanıklığı genişlet. Bırak o tüm senin fiziksel ve zihinsel etkinliklerini kaplasın. Onun sürekli olarak seninle olmasına izin ver.

Şayet tanıklık varsa egon silinecektir ve sen gerçekten kim olduğunu göreceksin, fark edeceksin. 'Ben' ölecektir ve öze erişilecektir. Bu tanıklık sadhana'sında (disiplin) kişinin zihinsel halinin bu gözlenmesinde kolay bir dönüşüm, kolay bir yer değiştirme tanık olunan ve tanık olan arasında gerçekleşir.

Düşüncelerini gözlemledikçe gözlem yapanla ilgili küçük ipuçları edinirsin. Ve o zaman bir gün gören tüm görkemi ve haşmetiyle ortaya çıkar ve senin tüm yoksullukların ve sefaletin bir nihayete erer.

Bu (sadhana) sadece arada bir uygulanan ve yine de özgürlüğü kazandırabilen bir yöntem değildir. Bunun sürekli olarak gece gündüz uygulanması gerekir. Kişi tanıklığı uyguladıkça, kişi tanıklık halinin içine daha çok girdikçe bu hal daha sabit hale gelir ve her zaman mevcut olmaya başlar.

Giderek o, her zaman seninle birlikte olmaya başlar; uyanıkken de uyurken de. O hatta uykudayken de mevcut olmaya başlar. Ve bu olduğunda o, uykuda bile mevcut olmaya başladığında onun içerde derinlere indiğinden, köklerini en derin ve uzak noktalara yaydığından emin olabilirsin. Bugün sen uyanıkken bile uykudasın. Yarın sen uykudayken bile uyanık olacaksın. Bu tanıklık bizi rüyalarımızdan ve uykumuzdan uyandırarak düşüncelerimizi yok eder. Zihin sakinleşir: Dalgasız, titreşimsiz. Tıpkı dalgalar olmadığında denizin sakin olması, evde esen rüzgâr olmadığında lambadaki alevin titreşmemesi gibidir. Bu öyle bir durumdur ki özde olan, ben olan, hakikat olan Tanrı bilinir. Ve o zaman Tanrı'nın sarayının kapıları açılır.

Bu kapı, bu giriş sözcüklerin içinde durmaz; o özün içindedir. Bu yüzden başka bir yerde kuyu kazma, kendi içinde kaz diyorum. Başka bir yere gitme. İçine gir.



Bir şeye odaklanmak, konsantre olmak ve meditasyonun birbiri ile ilişkisi nedir?

Bir şey üzerine odaklanmak, konsantre olmak ve meditasyonun birbirleri ile pek bir ilişkisi yoktur. Bu dünyanın her yanında yaygın olarak karıştırılan bir şeydir. Bir şeye odaklanmak, konsantre olmanın başka bir adıdır ama meditasyon konsantrasyonun tam zıddıdır. Ancak çoğu kitapta, çoğu sözlükte ve sözde öğretmenler tarafından eş anlamlıymış gibi kullanılırlar.

Konsantrasyon basitçe bir şey üzerine odaklanmak demektir. Bu zihne ait bir şeydir. Zihin bir kaos, bir kalabalık olabilir. Zihin pek çok ses, pek çok yön olabilir. Zihin bir kesişim noktası olabilir. Normalde zihnin olduğu şey budur, bir kalabalık.

Fakat eğer zihin bir kaos ise rasyonel bir şekilde düşünemezsin, bilimsel bir şekilde düşünemezsin. Rasyonel olarak ve bilimsel olarak düşünmek için üzerinde çalıştığın nesneye konsantre olmak zorundasındır. Nesne ne olursa olsun gerekli olan tek şey senin tüm zihinsel enerjini bu nesnenin üzerine akıtıyor olmandır. Sadece bu kadarlık kuvvetle nesnel hakikati bulma olasılığın vardır; bu yüzden konsantrasyon tüm bilimlerin metodudur.

Ancak meditasyon bütünüyle farklıdır. İlk olarak meditasyon zihne ait değildir. O ne bir şey üzerine odaklanan zihindir ne de çok şey üzerine odaklanan zihindir. O basitçe zihin değildir. Meditasyon, öteye geçmek, zihnin ve onun sınırlarının ötesine geçmektir. Onlar ilişkilendirilemez; onlar birbirinin zıddıdır. Konsantrasyon zihindir ve meditasyon zihinsizliktir. Özellikle Batı meditasyonu tanımamıştır. O konsantrasyonla sınırlı kalmıştır —bu sayede de bilimsel gelişme, teknoloji— ancak o, manevi bilimin sessizliğini, huzurunu, kendi kendine ışık olmayı tanımamıştır.

Tek bir şeye odaklanmak dış dünyanın sırlarını açığa çıkarabilir. Meditasyon senin kendi öznelliğinin sırlarını açığa çıkarır. Konsantrasyonun nesnel ve meditasyonun öznel olduğu söylenebilir. Konsantrasyon dışarı doğru yönelir; meditasyon içeri doğru yönelir. Konsantrasyon kendinden çok uzağa gitmektir. Meditasyon en özündeki merkezine, yuvaya dönmektir. Zihin, mantık, muhakeme bunların hepsi dışarıyı gösterir; onlara göre içsel olan var olmaz.

Ancak manevi gerçekliğin temel bir kanunu, mantıklı bir insan tarafından manevi dünyada hiçbir şeyin asla elde edilemeyeceğidir. Bu bir irrasyonel ya da daha doğrusunu söylemek gerekirse süperrasyonel bir yaklaşımdır: Kendini bilmek için zihnine ihtiyacın yok, saf sessizliğe ihtiyacın var. Zihin her zaman bir şeylerle yahut pek çok şeyle ilgilidir. Düşünceler ve düşünceler, halkalar ve halkalar vardır; zihin gölü asla dalgasız değildir.

Senin manevi varlığın sadece hiçbir dalganın olmadığı bir aynada yansıyabilir. Zihinsizlik —tüm düşüncelerin mutlak sessizliği, zihnin bütünüyle olmaması— hiçbir dalganın olmadığı, tek bir düşünce titreşiminin dahi olmadığı bir ayna haline gelir. Ve ansızın patlama: Sen ilk defa kendi varlığının farkına varmışsındır.

Şu ana kadar dünyaya ait şeyleri tanımıştın; şimdi tanıyanı tanıyorsun. Sokrat, "Kendini tanı" derken söylemek istediği tamamen budur. Çünkü kendini tanımadan — Sokrat'ın öğüdüne eklemek istiyorum — kendin olamazsın. Kendini bilmek kendin olmak için bir adımdır. Ve kendini kendin olmadığın sürece asla rahatlamış hissedemezsin. Asla tatmin olmuş hissedemezsin, asla doyuma ulaşmış hissedemezsin, asla varoluşun içinde yuvanda hissedemezsin.

Kimi rahatsızlık kimi mutsuzluk...tam olarak ne olduğunun farkında değilsin ama sürekli olarak öze ait bir şeyin eksik olduğunu hissediyorsun. Her şeye sahipsin ama yine de her şeyi anlamlı kılabilecek bir şey yok. Senin sarayın dünyanın tüm hazineleri ile dolu ama sen boşsun. Senin krallığın büyük fakat sen yoksun. Modern insanın durumu budur. Bu nedenle de sürekli anlamsızlık, sıkıntı, keder, acı.

Modern zihin bugüne kadar var olmuş en sorunlu zihindir. Bunun basit nedeni, insanın kemale ermiş olmasıdır. Bir bufalo, hayatın anlamı hakkında rahatsızlık duymaz; onun hayatının anlamı ottur, ondan daha fazlası anlamsızdır. Ağaçlar hayatın anlamı ile ilgilenmez; iyi bir yağmur ve zengin bir toprak ve güzel bir güneş ve hayat muazzam bir keyiftir. Hiçbir ağaç bir ateist değildir, hiçbir ağaç asla şüphe duymaz. İnsan dışında varoluşta şüphe yoktur. İnsan dışında hiç kimse endişeli görünmez. Eşekler bile endişeli değildir. Onlar son derece rahat görünürler, felsefi olarak huzurludurlar. Onların ölüm korkusu yoktur, bilinmeyen korkusu yoktur, yarın için endişeleri yoktur.

Sadece insan ve onun zekâsı ona çok zor bir hayat, sürekli bir eziyet sunmuştur. Onu bin bir şekilde unutmaya çalışırsın ama o yeniden ve yeniden geri gelmeye devam eder. Ve bu sen meditasyona ilişkin bir şey bilmediğin, içe doğru nasıl yöneleceğini bilmediğin, kendi içselliğine nasıl bakacağını bilmediğin sürece son nefesine kadar devam edecektir. Ve ansızın tüm anlamsızlık kaybolur.

Çok yüksek bir düzeyde sen yine ağaçlar kadar huzurlusun. Çok yüksek bir bilinçte sen varoluşun tümü kadar rahatlamış durumdasın. Ancak senin rahatlığının bir güzelliği vardır; o bilinçlidir, o uyanıktır. O bunun olduğunu bilir. O tüm varoluş uykudayken kendisinin uyanık olduğunu bilir.

Eğer sen uykudaysan güzel bir gündoğumunun ne önemi vardır? Eğer sen uykudaysan gülün güzelliği nedir? Konsantre olmuş olsun ya da olmasın zihin senin uykundur. Meditasyon senin uyanışındır. Uyandığın an, uyku kaybolur ve onunla birlikte tüm rüyalar, tüm yansımalar, tüm beklentiler, tüm arzular da. Birden sen arzusuzluk, hırssızlık, dipsiz bir sessizlik halindesindir. Sadece bu sessizliğin içinde varlığındaki çiçek açar. Sadece bu sessizliğin içinde nilüferler yapraklarını açar.

Sana konsantrasyonun meditasyon olduğunu söyleyen hangi öğretmen olursa olsun onun büyük bir suç işlediğini aklından çıkarma. Seni yanlış yönlendirdiğini ve bu kadar temel bir konuda yanlış yönlendirdiğini bilmeden o seni öldürebilecek birisinden çok daha tehlikeli olur. O seni çok daha derinden ve önemli bir şekilde öldürüyor. O senin bilincini tahrip ediyor; o senin olduğun gizemlerin tüm kapılarını açma olasılığını tahrip ediyor.

Konsantrasyonun meditasyonla hiçbir alakası yoktur. Fakat sana Hıristiyanlar tarafından, Hindular tarafından, Müslümanlar tarafından, senin tüm sözde organize dinlerin tarafından Tanrı'ya konsantre olman, belli bir mantraya konsantre olman, Buda heykeli üzerine konsantre olman ama konsantre olman söylenmiştir. Ve unutma ki sen hiç kimsenin asla görmediği, asla buluşmadığı, onunla ilgili hiçbir kanıtın, hiçbir belgenin hiçbir yerde olmadığı varsayımsal bir Tanrı üzerine konsantre olursun...boş bir varsayım üzerine sürekli olarak konsantre olursun. Bu sana kendini açıklamayacaktır.

İnsan yapımı, senin tarafından üretilmiş bir heykele konsantre ol; konsantre olmaya devam edebilirsin ama kendi varlığını dönüştürecek hiçbir şey bulamayacaksın. Veya kutsal metinler, mantralar, ilahiler üzerine konsantre ol ama tüm bu çabalar tamamıyla boş egzersizlerdir.

Zihnin ötesine git —ve zihnin ötesine giden yol çok basittir— sadece zihnin bir izleyicisi ol çünkü izlemek seni izlediğin şeyden ayırır. Bir film izliyorsun; kesin olan bir şey var sen filmdeki aktör değilsin. Yolu ve geçip giden kalabalığı izlerken tek bir şey kesindir; sen kenarda duruyorsun, sen yoldaki kalabalığın içinde değilsin. Neyi izlersen izle o değilsin.

Zihni izlemeye başladığın an muazzam bir deneyim başlar: Zihin olmadığının fark edilmesi. Sadece bu küçük fark ediş, "Ben zihin değilim" zihinsizliğin başlangıcıdır. Kalabalığı, sesleri, zihnin kaosunu aşmışsındır; kalbin sessizliğinin içine girmişsindir. Burası senin yuvandır, senin ölümsüz varlığındır. Burası senin ölümsüzlüğündür, varoluşunun özüdür.

Zihni aşmak meditasyon sanatının tümüdür ve Doğu neredeyse on bin yılını tek bir amaca, —tüm zekâsını ve dehasını— zihnin ve onun koşullanmalarının nasıl aşılacağını keşfetmeye adamıştır. Bu on bin yıllık tüm çaba meditasyon yönteminin geliştirilmesi ile nihayete ermiştir.

Meditasyonun anlamı tek bir sözcükle zihni izlemektir, zihne tanık olmaktır. Şayet zihne tanık olabilirsen, sadece sessizce ona bakabilirsen — hiç düzeltmeden, hiç onaylamadan, hiç kötülemeden, hiç olumlu ya da olumsuz yargılamadan — sanki onunla hiç alakan yokmuş gibi basitçe bakman... o zihnin içinde akıp giden bir trafikten ibarettir. Kenarda dur ve izle. Ve meditasyonun mucizesi sadece onu izleyerek yavaş yavaş ortadan kaybolmasıdır.

Zihnin kaybolduğu an, çok kırılgan olan son kapıya —ve bu da toplum tarafından kirletilmemiştir — kalbine gelirsin. Aslında kalbin sana hemen yol verir. O hiçbir zaman seni engellemez, o neredeyse her an için senin ona gitmene hazırdır. Ve o, varlığa doğru kapıyı açacaktır. Kalp senin dostundur.

Kafa senin düşmanındır. Beden senin dostundur, kalp senin dostundur. Ama ikisinin arasında düşman bir Himalaya, dağ gibi büyük bir duvar olarak durur. Fakat o basit bir yöntemle geçilebilir. Gautam Buda yönteme vipassana demiştir; Patanjali yönteme dhyan demiştir. Ve Sanskritçe dhyan sözcüğü Çin'de ch'an halini aldı. Ve Japonya'da o zen oldu. Fakat o aynı sözcüktür. İngilizce'de tam olarak zen ya da dhyan ya da ch'an anlamına gelen bir sözcük yoktur. Biz keyfi olarak meditasyon sözcüğünü kullanırız.

Ancak hatırlamalısın: Sözlüklerinde meditasyon sözcüğüne her ne anlam verildiyse benim kullandığım anlam değildir. Tüm sözlükler meditasyonun anlamının bir şey üzerine düşünmek olduğunu söyleyecektir. Ne zaman bir Batılı zihne "Meditasyon yap" desem hemen şu soru gelir, "Ne üzerine?" bunun nedeni Batı'da meditasyonun hiçbir zaman Doğu'da dhyan ya da ch'an ya da zenin gelmiş olduğu noktaya kadar gelişmemiş olmasıdır.

Meditasyon basitçe farkındalık demektir; bir şeyin üzerine düşünmek ya da bir şey üzerine konsantre olmak ya da bir şey üzerinde fikir yürütmek değildir. Batılı sözcük her zaman bir şeyle ilgilidir.

Benim kullandığım şekli ile meditasyon basitçe bir farkındalık hali anlamına gelir.

Tıpkı bir ayna gibidir; bir aynanın herhangi bir şey üzerine konsantre olmaya çalıştığını düşünür müsün? Onun önüne ne gelirse yansıtır ama ayna umursamaz, ister güzel bir kadın onun önüne gelsin ya da çirkin bir kadın onun önüne gelsin veya hiç kimse gelmesin, o tamamıyla umursamazdır; basit yansıtıcı bir kaynaktır. Meditasyon sadece yansıtan bir farkındalıktır. Sen basitçe önüne ne gelirse ezersin.

Ve bu basit izlemeyle zihin ortadan kaybolur. Mucizeler duymuşsundur fakat bu varolan yegâne mucizedir. Tüm diğer mucizeler basit hikâyelerdir. İsa'nın su üzerinde yürümesi ya da suyu şaraba çevirmesi veya ölü insanları yeniden hayata döndürmesi. Bunların hepsi güzel hikâyelerdir. Şayet onlar sembolik olarak anlaşılırsa çok büyük öneme sahiptirler. Fakat sen onların tarihi gerçekler olduğunda ısrar edersen o zaman sen basitçe aptallık ediyorsundur. Sembolik olarak onlar güzeldir. Sembolik olarak dünyadaki her usta ölüleri hayata döndürür. Ben burada ne yapıyorum? İnsanları mezarlarından çekiyorum! Ve İsa Lazarus'u öldükten sadece dört gün sonra çıkarmıştır. Ben yıllardır, hayatlar boyu ölü olan insanları çıkarıyorum. Ve onlar mezarlarında çok uzun süre yaşadıkları için dışarı çıkmak için çok isteksiz davranıyorlar. Tüm dirençlerini ortaya koyuyorlar: "Ne yapıyorsun? Burası evimiz, biz burada huzurlu bir şekilde yaşadık, bizi rahatsız etme."

Sembolik olarak doğrudur. Her usta, sana yeni bir hayat vermeye çalışıyor. Olduğun halinle sen gerçekte canlı değilsin. Sen yalnızca bitkisel hayattasın. Şayet mucizeler metaforlar olarak yorumlanırsa onların bir güzelliği vardır. Aklıma Hıristiyanların kutsal metinlerinden bütünüyle çıkarmış olduğu bir öykü geldi. Ancak bu sufi literatüründe vardır. Sufi öyküsü İsa hakkındadır:

İsa bir kasabaya geliyordu ve kasabaya girer girmez tanıdığı bir adamı gördü; onu daha önceden tanıyordu. O kördü ve İsa onun gözlerini iyileştirmişti. Adam bir fahişenin ardından koşuyordu. İsa adamı durdurdu ve sordu, "Beni hatırlıyor musun?"

"Evet, seni hatırlıyorum ve seni asla affedemem. Ben kördüm ve gayet mutluydum çünkü hiçbir güzelliği görmemiştim. Sen bana gözlerimi verdin. Şimdi söyle bana bu gözlerle ne yapabilirim? Bu gözler güzel kadınlara çekiliyor" dedi.

İsa inanamadı...şok olmuş, şaşırmıştı: "Ben bu adama çok büyük bir hizmette bulunduğumu düşünmüştüm, o ise öfkeli! Diyor ki, 'Sen bana gözlerimi vermeden önce hiç kadınları düşünmemiştim. Fahişelerin olduğu hiç aklıma gelmemişti. Ama sen bana gözlerimi verdiğin için beni mahvettin.'"

İsa hiçbir şey söylemeden adamın yanından ayrıldı; söyleyecek hiçbir şey yoktu. Ve ilerlerken kanalizasyonda yatıp bir sürü anlamsız şey söyleyen tamamıyla sarhoş bir adam buldu. İsa onu lağımdan çekip çıkardı ve ona bacaklarını verdiğini hatırladı. Ama şimdi kendisini biraz sarsılmış hissediyordu. Adama, "Beni tanıyor musun?" diye sordu.

Adam, "Evet seni tanıyorum, sarhoş bile olsam seni affedemem: Benim huzurlu hayatımı bozan kişi sensin. Bacaklarım olmadan hiçbir yere gidemezdim. Ben huzurlu bir insandım; kavga yok, kumar yok, arkadaş söz konusu değil. Bara gitmek diye bir dert yok. Sen bana bacaklarımı verdin ve o zamandan beri sessizce oturup huzur hissettiğim tek bir an bulamadım. Şunun peşinden, bunun peşinden koşuyorum. Ve sonunda yorulup sarhoş oluyorum. Ve bana ne olduğunu kendin görebilirsin. Benim durumumdan sen sorumlusun. En başından bana eğer bacaklarım olursa bu tür problemlerin ortaya çıkacağını söylemen gerekirdi. Beni uyarmadın. Benim iznimi bile almadan beni basitçe iyileştirdin" dedi.

İsa çok sinirlenmişti. Şehri terk etti. Daha ileri gitmedi. "Ne çeşit insanlarla karşılaşacağımı Allah bilir" dedi. Ama şehrin dışına çıkarken kendisini bir ağaçta asmaya çalışan bir adam gördü. "Bekle ne yapıyorsun?" dedi.

"Yine sen geldin! Ölmüştüm ve sen beni yeniden canlanmaya zorladın. Şimdi bir işim yok, karım beni terk etti çünkü ölmüş birisinin yeniden canlanacağını düşünmüyor, benim bir hayalet olduğumu düşünüyor. Kimse benimle buluşmuyor. Arkadaşlar beni basitçe tanımıyor. Şehre gidiyorum ve insanlar bana bakmıyor. Şimdi ne yapmamı istersin? Ve ben kendimi asacakken sen yine buradasın. Sen ne tür bir intikam peşindesin? Beni tek başıma bırakamaz mısın? Artık kendimi asamıyorum bile. Bir seferinde ölmüştüm ve sen beni canlandırdın; kendimi asarsam beni yine kurtaracaksın. Sen mucizeler yaratmak konusunda çok niyetlisin. Mucizelerinden kimlerin zarar gördüğünü umursamıyorsun bile" dedi.

Bu öyküyü gördüğümde çok sevdim. Her Hıristiyan bunu bilmelidir.

Bir tanesi dışında mucize yoktur ve o da seni zihninden uzaklaştıran meditasyon mucizesidir. Ve kalp seni her zaman buyur eder. O her zaman sana yol vermeye hazırdır, varlığına doğru sana yol göstermeye hazırdır. Bu varlık senin bütünlüğündür, o senin nihai esenliğindir.

Meditasyon senin tarafından yaratılmamış olan, senin tarafından yaratılmaya ihtiyacı olmayan, zaten olduğun gerçek özünün farkına varman için bir araçtan başka bir şey değildir. Sen onunla birlikte doğarsın. Sen osun. Onun keşfedilmeye ihtiyacı vardır. Şayet bu mümkün değilse ya da şayet toplum bunun olmasına izin vermezse ki hiçbir toplum onun olmasına izin vermez çünkü gerçek öz tehlikelidir: Kurumsallaşmış kilise için tehlikelidir, devlet için tehlikelidir, kalabalık için tehlikelidir. Gelenek için tehlikelidir çünkü bir kez bir insan gerçek özünü bilirse o bir birey haline gelir. O artık kitle psikolojisine ait değildir; boş inançlara sahip olmayacaktır ve sömürülemeyecektir. Ve bir sığır gibi yönlendirilemeyecektir, ona emir verilemeyecektir.

O kendi ışığına göre yaşayacaktır; o kendi iç yönelimi ile yaşayacaktır. Onun hayatının muazzam bir güzelliği, haşmeti olacaktır.

Meditasyon senin sezgisel gücünü geliştirmene yardım eder. Seni neyin tatmin edeceği, senin çiçeklenmene neyin yardımcı olacağı son derece belirgin hale gelir. Ve o ne olursa olsun her birey için farklı olacaktır. 'Birey' sözcüğünün anlamı budur: Herkes eşsizdir. Ve senin eşsizliğini aramak ve bulmak muhteşem bir heyecan ve muhteşem bir maceradır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder